Dağın taşın, kurdun kuşun dilinden anlayan, Rahmani bir kişilik olan Sultan Süleyman gibi değil belki ama, çok görmüş çok geçirmiş, çok yaşamış çok dolaşmış biri olarak esen yelden, yerden kalkan tozdan, sallanan bir daldan, güneşin önüne geçmeye çabalayan bir buluttan ne demek istediğini anlayan bir bilge kişi olmak isterdim.. Ciddiyim..
Doğadaki nesnelerin, toplumdaki kişilerin bireysel yahut kitlesel hareketleriyle anlatmak istediklerini dudak okur gibi anlayabilmeyi çok isterdim..
Bu da bir tür tür yabancı dildir çünkü..
Konuşamasam da olurdu, sorun etmezdim Sadece bu dili anlasam, akıcı bir biçimde takip edebilsem yeterdi bana..
Çünkü, bu akşamki Beşiktaş’ı da anlardım işte o zaman, kimselere bir şey sormadan, hiçkimseyle görsel/işitsel temasa geçmeden..
Derdi neydi, amacı neydi mesela takımın?.. Hocanın?.. Tek tek her bir oyuncunun?.. Bilirdim hemen..
Binicisini sırtından atmak istediği için garip, anlamsız hareketler yapan bir vahşi hayvan gibiydi bu akşam (bence) Beşiktaş..
O dilden anlamadığım için kestiremiyorum işte ne yazık ki bu vahşi atın kurtulmak istediği binici olarak kimi düşünmekte olduğunu..
En yakın tahmin hoca, gibi geliyor bana .
Şu oyuncu topluluğuna hiç antrenman yaptırmasan, hiç taktik vermesen ve hatta “Bu kadar rezil oynayacaksınız.. Adeta takımı satar gibi.. Bu kulübün geçmişine, tarihine ihanet eder gibi oynayacaksınız..” diye özel talimat versen bu kadar ezik oynayamaz çünkü bu takım..
İster bilinçli ister bilinçsiz, ister taksirle ister kasıtla, orasını bilmem.. Ama bu hocadan kurtulmak istiyor (sanki) takım..
Maaşlarını gününde alıyorlarsa şayet, başkanla/yönetimle işi olmaz futbolcuların..
O vakit bir tek hoca ve(yahut) teknik ekip kalır geriye..
Hocadan kurtulmayı ister, sırtindan atmayı amaçlar gibiydi oyuncuların hepsi, bu gece..
Brugge maçında dahi bu kadar rezil, ezik, amaçsız, yetersiz futbol oynamamıştık..
Saygıdeğer hatunumla birlikte izliyordum maçı.. Skor 2-0’dı..
“Bu maçı almamız çok zor.. Hatta bir gol daha yeme ihtimalimiz bir gol atma ihtimalimizden çok daha fazla..” dediğim sırada, yemin ederim tam da o anda yedik üçüncü golü.. Kahin olduğumdan değil, o kadar kötüydük çünkü..
Çok ama çok uzun zamandır bu kadar kötü bir Beşiktaş izlememiştim..
Oyun yoktu, taktik yoktu, akıl yoktu, ruh yoktu, sahada kalite yoktu, kenarda basiret yoktu..
Henüz beşinci haftada, daha Ekim’e girmeden başkanıyla, hocasıyla, tüm oyuncularıyla birlikte dağıldı takım iyi mi?..
….
….
Çok üzgünüm, çok..
😔😔😔😔😔
Bence net bu!!!!! İster bilinçli ister bilinçsiz, ister taksirle ister kasıtla, orasını bilmem.. Ama bu hocadan kurtulmak istiyor (sanki) takım..” Adam ortaligi corbaya cevirdi. Nde saygi, ne sevgi ne de huzur var.
Şampiyonluk sonrasındaki senede Sergen Yalçın’dan kurtulmak istediği gibi..
Ama dikkat Ziya kardeşim, bu Fetret Devri’nden zararlı çıkacak olan sadece Beşiktaş olur..
Futbolcu alır parasını gider,
Hoca desen ha keza,
Başkan da verdiği borcu tahsil eder gider,
Geride kalırız bir Köroğlu bir Ayvaz..
😔😔😔😔😔
Yazacağım şeyi Ziya’nın yorumuna yazmışsın usta.. Bu ”it dalaşından” sadece Beşiktaş zarar görüyor, görecek.. Noktasından virgülüne ortağım yazına 🙂
🤍🤍🤍🤍🤍