Afrika olmasa…değil fransa.. ingitere.hollanda..italya..portekiz olurmuydu. hem madenleri doğal kaynaklarını çaldılar..hemde ülkelerindeki en pis işleri yaptırdılar karın tokluğuna. şimdi yüzlerine vuruluyor daa.. utanmak için insanda az biraz ar namus haysiyet insan onuru olması lazım. macron un yüz ifadesi kölelerimiz bizden bişi istiyor ama ne istiyor. daa önce vermedik yine agzımda lafı geveler savuştururum modunda.
1
@aussie kardeş.yazını çok beğendim. trendeki beni aşağılayan adam geldi aklıma. ama o adama gelene kadarki genel yapımı ruh halimi anlatmazsam anlaşılamam. tabi dediğin gibi merkeze giderken yolu biraz uzattım. sonrası aktı.sen sağol. sayende ağrısız üç saat.anlamı çok büyük.
2
almasını 4-5 futbolcu saracak hakemin etrafını.bu penaltı değilde nr baskısı. maç içinde zaten üç dört futbol penaltı pozisyonuhna girse illa birini verecek.
batşuya yapılan fauller diagneye , kereme, halil e yapılsa faul yapılan noktadan penaltı noktasına kadar kıvranarak yuvarlanır. elinide şöyle ben çok sakatlandım gibisinden penaltı noktasına pat pat vurur. hakem penaltıyı çaldığı anda kıçına oklava kaçmış gibi doğrulur. ben atcam ben aldım ben atcam diye kavga eder.. arif fetöcüsünün son dakikada aldığı haram penaltıyla haram şampiyonluğun tadına varan haramparator için haram şampiyonlukların başlangıcı Rasim Kara gibi dürüst emektarların sonu oldu.bu yüzden batşuya anlatmak lazım aşırı çekiliyorsan arkadan saaal kardeşim kendini.iç sahada seyirci alır o penaltıyı. var dan verdirtir. keza nkodou öyle.vida kornerlerde çok çekiliyor. hakederek alınıyorsa penaltıdır.
1
sene 1985. ankarada hacettepede okuyorum. .merkez yurtta kalıyorum. dönem bitti herkes evine gitti. benim gidecek evim yok. kazandın ama biz seni okutamayız. çalışıp okuyacaksan git oku. bizi de bu yoklukta para için arama diyerek sorumluluğu üzrime atan ailem. günde bir öğün yemekle oda her akşam gittiğim samanpazarı nın en güzel kurusunu yapan bir lokanta. hesap öderken yediğin çeyrek ekmek sayısınıda söylüyorsun. bende hep dört çeyrek yiyorum hesap öderken bir kuru bir ekmek diyorum.. e dört çeyrek bir ekmek etmiyor mu..adam bir çeyrek parası alıyor bunuda kar sayıyorum. okul öncesi eğitim paramı çıkarmak istediğim için çalıştığım yerde seksen iki kiloya kadar çıkmıştım. artık başım dönmeye başlayınca hacettepenin öğrenci sağlıkta muayene oldum. kilom elliyediye düşmüş kan değerlerim kötüleşmek üzere. hap verdiler vitamin verdiler dönem sonunu getirdim. yurttaki herkesin okulu merkez yurt civarında benim okul gazi üniversitesinin kampüsü içinde. normal havalarda yürüyordum gidip gelirken. yaklaşık 5-6 kilometre..her ne kadar aç olsam da okula gittiğimde tuvaletin lavabosunun klorlu suyunu kana kana içince doyuyordum işte. evet başa dönelim dönelim onca olumsuzluğa ailemle okuyup okumama konusunu tartışırken okula geç başlama rağmen sadece iki ders veremedim. borçlar hukuku ve uygulamalı muhasebe. borçlar hukukundan kalmam hocayla tartışmamdan. bize ikide bir kenan evreni övüyor. büyük adam ülkeyi kurtardı. bakın bir işçi sendikalar yüzünden senede 6 maaş ikramiye kazanıyordu. sendika başkanları krallar gibi yaşıyordu. ben öğretim üyesiyim işçi kadar maaş alamıyordum. bize yazık değil mi. Ben en arkada oturuyorum. o hocanın dersinde ayağa kalkıp konuşan olmamış korkudan. adam hukukçu. ben başladım içimden geldiği gibi konuşmaya .. işçi sınıfına o haklar gökten zembille inmedi. o hakları alabilmek için yıllarca mücadele ettiler. grevler yaptılar aylarca. grev süresince o beğenmediğiniz sendikalar geçim parası ödedi. bazen polisler jopladı çoğunu. kimini aldılar içeri her türlü işkenceden geçirdiler. savaştılar mücadele ettiler. hocam siz ne yaptınız hak aramak için. sonra oturdum. böyle alkış yok. tüm sınıf elleri patlarcasına alkışlıyor. hoca şaşkın. elindeki kitabı james bond çantasına koydu sertçe kapadı. dersin ortasında çekip gitti. benimle aynı duyguları paylaşanlar sardı etrafımı. sarılanlar tebrik edenler oldu. sonraki derslerde asık suratlı bir hoca ve tüm sınıfı o dersten bırakan bir zalim. ben arkadaşlarım için üzüldüm ama ertesi yıl o hoca bizim okuldan affını istemiş hepimiz verdik dersi. Bir kez daha dönem sonuna geleyim araya konu katmadan. babama mektup yazdım.cevap yazdı sivas kangal a git orda genel formen benim arkadaşım. adı necati karagöz.selamımı söyle. durumunu anlat.seni işe alsın. fazla param yok.otobüs bileti alamam. doğu ekspresi kangaldan geçiyor mu. sordum geçiyor. aldım bir bilet. yanıma iki ekmek aldım içine malzeme alacak param yok. trende belki su vardır belki içilmez.ben bi su bidonu buldum doldurdum. ya Allah Bismillah dedim bindim. trende altı kişilik odalar var bilirsiniz. oturdum birine karşımda hali vakti yerinde olduğu üstündeki kıyafetten belli bir abi oturuyor. tren kalktıktan sonra yarım saat kaçamak bakışlarla birbirimizi tarttık. en son o dayanamadı e delikanlı kimsin kimlerdensin nereye gidiyorsun. ben kendimi tanıttım. sivas kangala gidiyorum abi. adam yahu bu geçlik nereye gidiyor. hepsi disco çocuğu oldu- macera perest oldu. oğlum züppelik yapmayın hippilik yapmayın. vatanınıza sahip çıkın.oturun evinizde ders çalışın. bak üniversite öğrencisisin. hippilik yapacağına bir işe gir çalışsana. nutkum tutuldu. adamın yanında ailesi çoluğu çocuğu var. o an aniden kalktım. abi haklısın dedim. eşyalarımı topladım. çıkarken ben hemen bir iş bulup çalışayım. adam arkamdan aferim hah şöyle adam olun canımı yiyin. İki vağon geçtim arada boş yerler olmasına rağmen. sonunda tek bir adamın oturduğu boş bir yer buldum.abi müsade var mı.gel bakalım delikanlı. Tanıştık.. abi kore gazisi. ben biraz sıkıntılı hayat yaşadım zannediyordum anlattıklarından sonra utandım. çocukluğu yokluk içinde geçmiş. aklı kemale erdiği anda büyük şehre gelmiş. çalışmış çabalamış muhtaç olmayacak kadar zenginde olmuş.sonra onu kıskanan en yakın arkadaşının iftirasıyla hapse düşmüş. hapiste kendisine tecavüz etmek isteyen adamı şişleyerek öldürmüş. Allahtan kore savaşı çıktıda gönüllü oldum kurtuldum. döndüm intikam peşinde koşmadım. hep geleceğe baktım umudumu kaybetmedim. ürettim.yeni hayat kurdum. bu yüzden umudunu kaybetme.. hayat sana hiç beklemediğin anda bir şans kapısı açar. tren kangala varmadan yavan ekmek yediğimi gören abi çantasından tulum peyniri çıkardı. al arasına kat öyle ye. al işte ummadığın anda açılan bir kapı. Nihayet otostopla da olsa sabah indiğim trenden öğleden sonra satrale vardım. necati karagöz ü buldum. babamın selamını söyledim. durumumu anlattım. gözleri doldu. burda benim oğlumsun dedi babanın emanetisin. yarın işe başla evladım. başladım.. babamın beni proje okuma konusunda yetiştirmesiyle mühendis kadar olmasa da işimi yapıyordum. zaten takıldığım yerde macar mühendisimiz hiç ayrılmazdı yanımızdan. ona sorardım. o güne kadar ayda bir kazan paneli çıkarmış imalattan. ben mesai yaparsam hem daha çok kazanırım hem de daha çok panel çıkarırım dedim. dört ayda birinci ünite için iki ikinci ünite için altı tane panel ürettim ekibimle. macar mutlu necati abi her panel bittiğinde primde yazdı sağolsun. okula dönme zamanı beni proje müdürü odasına çağırdı. macar mühendis necati abide orada. sana bir teklimiz var. okulunu bırak. maaşına zam yapalım. bizimle uzun yıllar çalış hayatını kur. benim için hayatımın kırılma noktasıymış. kabul etsem okulun ikinci sınıfında yaşadıklarımı yaşamıyacağım. belki hayatım boyunca sıkıntı çekmeyecektim.. ama ben beni affedin ben okuyacağım. ama söz gelecek yaz yine burdayım… zaten ben okurken kış sert geçmiş fazla bir şey yapamamışlar gittiğimde macar dahil boynuma sarıldı. bitirdik o yaz santrali. @aussie kardeş bir zamanlar yaşlılarımız bize bu gençlik nereye gidiyor diyordu.belki onlara da büyükleri..şimdi biz size.. belki yarında siz gençlerinize… kapitalizim senin bizim ülkenin nereye gittiğine bakmaz. güçlü olanın düzenidir. zayıfların kanıyla beslenir. karşıtları ise elinden geldiğince o kan emici hortumları kendine ve çevresine taktırmamak için savaşır… tedavi zamanım geldi.kalın sağlıcakla.
9
@sverisson üstat, senden önce tanımadığım biri bana sen sanırım yazarsan iyi yazarsın anlat bakalım hayatını dese ve sıkıntılarını gidereceğim abartıyorum sana milyon vereceğim dese bu duyguyu yakalar mıyım bilmiyorum. buradaki ince nüans bunu sen istedin. sen benim son yıllarda yazılarını fikirlerini beğendiğim üstüne üstlük yüreğinde Beşiktaş sevgisi sonsuz olan bir Üstatsın. bunları yazmamı sen istedin. ben her yazıma başlamadan önce seni karşıma oturtur, bütün başımdan geçenleri sana anlatırım. bu anlattıklarım dosta anlatılır. anlatılanı anlamayacak kadar duygusu olmayan insanlar içinde elbet gereksizdir. ben edirne de felaket derecede fakir roman vatandaşta gördüm ben onlara göre saray çocuğuydum. basit bir gümrük memuru komşumuzun bir sene sonra altında trans am arabayla mahallede turladığınıda. o kadar aç gözlüki elindeki kırmızı birde beyazı olsun deyip iki ay sonra kapısının önünde ardı ardına iki trans am. valla am yazıyorum diye kızmayın. halen daha kızgınım o.ç ğuna. sorduk arabanın markasınını trans em dedi. ama am diye yazılıyor. ben içimdeki çocuk isyanıyla ‘ senin ben am ına koyayım ‘ haykırışımı hatırlıyorum. keşke hatırlamasaydım. tansiyonum yükseldi durduk yere. tansiyon düşünceye kadar bana müsade.
3
gece gece ağlattın beni ne diyeyim. yazını okumadan yazdım koydum minik bir hikaye.. birde bi bakayım dedim duruyormu oturduğumuz ev. google sokak görünümünden buldum. ev yıkılmış. ama o suliet duruyor. zaten onu gördüm gözlerim doldu. dernek binasında kurşun izleri halen duruyor. üst camları kurşunlar parçalamış ev sahibi orayı bir kapatmış.bir daha ne kiraya vermiş nede evi satmış. 1976 daki boyasıyla kurşun izleriyle duruyor… yalnız değilim biliyorum. sizler varsınız. ben mustafa memiş dahil yaklaşık altı senedir buralardayım. Bizi birleştiren Beşiktaş aşkımız…bu vesile ile de birbirimizle kaynaştık. dert ortağı olduk. geçen sene benim bir yardım çığlığıma bütün forum seferber oldu.maddi gücü olanlar maddi. olmayan twitterdan sağlık bakanlığı müfettişini beni aramak zorunda bırakacak katkıyı verdi.sağolun varolun. valla ben Sverisson üstadın gazına geldim yazıyorum. sağlığım elverdikçe de yazarım. ben burdaki arkadaşlar dostlar için yazıyorum. amacım sizleri fazla sıkmadan hayatımdan hatırladığım kesitleri az biraz gülümsetmek, azda buruk yanlardan bahsetmek. yaptığım sadece bu. bunun bana faydası ne? ben bu yazılara başlamadan evvel zaten ağrıdan uyuyamıyorum ya yatakta bir sola -bir düz ( sağ tarafıma yatamıyorum sakatlıktan.) e mecbur kafan tedavine takılıyor.. ama yazı yazınca mesela ben az önce hikaye paylaştım. sizin okumanızla üç dakkada okursunuz. benim yazmam üç saat sürdü. yaklaşık otuz beş dakkadır sana yazıyorum. yani yaklaşık dört saattir rehabilatosyandayım. belki beynim size anlattığım dönemdeki sağlıklı halim moduna sokuyor kendini. çünkü benim yazdığım hikayeyi yazarken yazılan ana karakter benim. ben hikayemi yazarken o kadar konsantre oluyorumki bir anda onun gözü oluyorum,nefesi oluyorum. olayları hayal mayal değil duygularıyla yaşıyorum. yazarken gülüncek yerde bende gülüyorum yazmayı bırakıp. ağlanacak yerde ağlıyorum. çünkü o an ben olayı gerçekten yaşıyorum. bu taraftada ne kanser kalıyor ne covid nede delta. kendimi sağlıklı sanıp sol elimle yazı yazıyorum ya.. sağ elimi su bardağına uzatmaya çalışıyorum. tabi el milim kımıldamayınca hayatın gerçeklerine dönüyorum. belli sende yazım üstadısın. iyiki o duardan atladın. iyiki seni tanıdım. sağol varol.
7
iyi geceler Üstat… benzer ama benim başımdan geçmiş gerçek hikaye.uzun uzun yaz dedin her gün. yazacak konu bulamıyordum sen verdin. Benim annem doğulu.Rahmetli babam askerliğini doğuda yaparken tamda askerliği bitmek üzereyken kaçırmış annemi. hem askerliğini yakmış hem annemi. annem 15 inde bir kız. kadnlık yapabilir mi evciik oynamışlar. babam hapse girmesin diye olmayan nüfus kağıdı büyütülerek çıkarılmış.yanan askerlik bir daha yapılmış. Sonra memlekete dönülmüş…babamın ailesinden kimse kabul etmemiş annemi. götür bu kara kuru kızı sana köyün en güzelini alalım demişler. babam anneme bakmış, başı önde iki eli önde sağ el sol elin üstünde kocasının vereceği kararı saygıyla bekleyen bir masum melek. babam kendine yakışanı yapmış bırakmış sevdiği için bolluk bereketi. karabükten atlamışlar trene doğruca filyosa. kalacak yer yok. bulmuş terkedilmiş bir bina ben annemin kucağında 2 yaşında bir bebek.babamın sırtından çıkardığı deri cekete üçümüzde sığmışız. Ertesi gün filyosta tuğla fabrikası var orada taşeronun birinden iş buluyor ve yeni hayatımıza merhaba diyoruz. Annem okuma yazma bilmez. halen bilmez.o zaman yemek yapmayıda bilmezdi.zamanla babamdan öğrendi. İşte senin yazındaki hikaye kahramanının başından geçenin beneki yaşanmışlığı. Ben ilkokul 1 ve ikiyi Konya / Beyşehirde okudum. ikinci ders beslenme saatiydi.her öğrenciye okul çeyrek ekmek haşlanmış yumurta işte ekmek arasına ne konursa veriyordu. üçüncü sınıfa geçince iskenderuna taşındık.ordaki kural herkes ne yemek isterse annesi yapıp beslenme çantasına koyacak. tabi ben kendim koyuyordum. okula giderken köşedeki bakkala uğrar çeyrek ekmek reçel ufaccık bir peynir. Geldik dördüncü sınıfa..biz Gemliğe taşındık iskenderundaki iş bitince. burda ki beslenme sistemi çok farklı.aynı hikayedeki gibi sırayla bir anne tüm sınıfa bir şeyler yapıyor. yapıyor az sanatını konuşturuyor. diğer annelerin hepsi gemlikli.. bir benim annem bir de öğretmenimizin oğluda ilkokulu annesinin öğretmenliğde okuyor. Şimdi ben her annenin sırayla besleyeceğini duydum ya. sıra öğretmenin masasının önündeki sıradan başlatıldı.ben bunu görünce çok severek oturduğum ortadaki sıranın ortasından yemek sırası en son gelecek sıradaki çocuğun dibinde buldum. yer değişelimmi dedim. ben mi derken benim yerime geçmişti. Geçtimde ne odu otuz gün sonra sıra eninde sonunda bize gelecek.ben cesaret edip anneme son güne kadar söylemedim. iskenderundan alıştı ya o yine öyle sanıyor. tüm cesaretimi topladım anne bu okulda anneler sırayla tüm sınıfı doyuruyor. önce anlamadı sadece ” neden ” dedi. ben başkasının çocuğunu neden doyurayım. anne onlar beni bir aydır doyuruyor dedim. ikimizde ne yapacağımızı bilemedik.babama danıştık. üzüldüğüz bumu attı elini pantolonun cebine çıkardı bi yüzlük git bi pastaneye al bir şeyler doyur çocukları. Ertesi gün bende büyük heyecan. beslenme saati. annem kucağında tahta bir sandık girdi sınıfa. öğretmene selamını verdi bizim çocuk geç söyledi bu seferlik böyle olsun. öğretmen tamam dedi.sandığı açtı içi full un kurabiyesi.kristal kesim. öğretmen iki öğrenci seçti dağıtın hepsini arkadaşlarınıza..dağıttılar. problem kişi başına haddinden fazla düşmesi…hepimiz tıka basa yedik,artanı cebimize koyduk öbür teneffüste yedik. Nemi oldu? Ertesi gün sınıfta Müzeyyen öğretmenimle oğlu tanju vardı. öğretmenimiz oğluna kendi yaptığı tostu vermiş. tabi müdür gelmiş sınıfa mesul olan anne yarın tiiz odama. annem gitmiş sadece ağlamış.ben istermiyim böyle olsun. Müzeyyen hocam acımış anneme.ertesi gün bana annenide alıp hafta sonu bize misafirliğe gelin dedi. anneme söyledim gittik. ben tanjuyla oyun oynarken Müzeyyen öğretmenim anneme bir sonraki sırasında yapacağı basit hamur işlerini öğretiyordu. biz o sınıf bitene kadar her hafta sonu ya bizim evde yada onlardaydık.orta dereceyle geçtiğim ilk üç sınıftan sonra tanjunun bana verdiği ders çalışma eğitimiyle hep teşekkür takdirle geçtim. Ertesi yıl serhat şehri edirneye taşındık.orda ister ye ister yeme modu vardı anneme sıkıntı olmadı. hayatın insana ne getireceği belli olmuyor. annem o un kurabiyesini almasa biz ishal olmasak..annem Müzeyyen öğretmenin, ben tanjunun hayatımıza yön veren dokunuşu alamayacaktık. bir buçuk saati yine kitledin bana.iyide oldu bee.kafam dağıldı sağol varol.
9
Şems-i Tebrizi… Mevlana… buna doğru gidiyoruz seninle…kim hangisi farketmez… ortaya çıkan sevgi saygı dostluğa bakmak lazım. üstat iyi ki varsın. hep varol.
2
Hatırlanmak ne güzel be sevgili @sverisson kardeşim.teşekkürler.. bugün telefonum çaldı arayayan Mehmetcandı. konuştuk sağlığım hakkında bilgi verdim. ona da söyledim bu şampiyonluğu görmeden ölmek yok. tabi takdir Rabbimin. Yalnız aramızda kalsın arada bana mesajını gönderiyor. doktorlarım hayretler içinde nasıl yaşadığıma. dedim ya Türkiyenin en büyük pandemi hastanesinde en çok yoğun bakım odası olan hastanesinden boş oda yok deyip beni sıradan bir hastanenin yoğun bakımına göndermek istediler.kabul etmedim.ölümümden kimse mesul değildir belgesi imzaladım.öleceksem burada öleyim dedim. Bunu hastanedeki benimle mesul profosör duyuyor. tüm geçmiş raporlarımı tedavi uygulamalarımı kan tahlillerim inceleniyor..kısa sürede nasıl tedavi uygulayalım aşamasında koç üniversitesinin profosörüne, yetmiyor, acıbadem üniversitesi profosörüne danışıyorlar. Bu insanlar hiç bir ücret almadan benim raporlarımı incelemek için zaman harcıyor ve bir tedavi yöntemi belirliyorlar. ve bu tedavinin başladığı gün ben ve eşimin covid hem de delta varyantı olduğumuz öğreniliyor. e artık burdan dönmez bu diye vazgeçecekken Beşiktaş aklıma geliyor. hani şampiyonluk görmeden ölmeyecektik. o gece çok dua ettim. ertesi gün gelen doktora ben savaşacağım yardımcı olun dedim. o bana inandı benimle ilgili ne kadar doktor varsa consultasyon açtı. dahiliyecisi en iyi enfeksiyon doktoru kardiyologlar ve aklına kim gelirse geldi. onları bana gönderen neydi…bence belki benim için görebileceğim hayatımdaki son şampiyonluğu görmemi isteyen Rabbim. Sergen hocaya söyleyin rahat olsun dualarım onunla. Gelelim Deli mi Ziya ya…. Doğum günü olduğunu öğrendim. mesaj yazmam lazım.. yüzünü görmediğim sesini duymadığım kişiliğini karakterini burada yaptığı yorumlarla aklımda canlandırdığım yorum arkadaşım. unutmadığım zor günümde sizlerde yardımcı olurken taa amerikadan nasıl yardım yaparım diye kılı kırk yaran merhamet duygusu olan.. içinden mehmetcan a forma hediye etmek istemesi. mehmetcan kardeşimin bana moral olsun diye bana hediye etmesine müsade etmesi… Ee başa dönelim. iç dünyanda böylesine profil oluşturmuş birine hitap edeceksin.. İşte o an deli sıfatını konduramadım ona.. ordaki ”mi” işte bunu hem bana hem okuyana sorgulatmak. ben sorguladım cevabını buldum.. çevresindeki insanlara, bir karükatür karakterinin kattığı neşeyi kendi üslubuyla verebilmek. yahu bu hasta halimle sol elin işaret parmağıyla tam bir buçuk saattir bana bu yazıyı yazdırdın yaaa. şimdi anladım neden sık iletişim kurmadığını..her iletişim beni bir buçuk saat yazı yazmaya tırmalattır. sana feda olsun üstat…
15
Viewing 10 comments - 81 through 90 (of 123 total)
Afrika olmasa…değil fransa.. ingitere.hollanda..italya..portekiz olurmuydu. hem madenleri doğal kaynaklarını çaldılar..hemde ülkelerindeki en pis işleri yaptırdılar karın tokluğuna. şimdi yüzlerine vuruluyor daa.. utanmak için insanda az biraz ar namus haysiyet insan onuru olması lazım. macron un yüz ifadesi kölelerimiz bizden bişi istiyor ama ne istiyor. daa önce vermedik yine agzımda lafı geveler savuştururum modunda.
@aussie kardeş.yazını çok beğendim. trendeki beni aşağılayan adam geldi aklıma. ama o adama gelene kadarki genel yapımı ruh halimi anlatmazsam anlaşılamam. tabi dediğin gibi merkeze giderken yolu biraz uzattım. sonrası aktı.sen sağol. sayende ağrısız üç saat.anlamı çok büyük.
almasını 4-5 futbolcu saracak hakemin etrafını.bu penaltı değilde nr baskısı. maç içinde zaten üç dört futbol penaltı pozisyonuhna girse illa birini verecek.
batşuya yapılan fauller diagneye , kereme, halil e yapılsa faul yapılan noktadan penaltı noktasına kadar kıvranarak yuvarlanır. elinide şöyle ben çok sakatlandım gibisinden penaltı noktasına pat pat vurur. hakem penaltıyı çaldığı anda kıçına oklava kaçmış gibi doğrulur. ben atcam ben aldım ben atcam diye kavga eder.. arif fetöcüsünün son dakikada aldığı haram penaltıyla haram şampiyonluğun tadına varan haramparator için haram şampiyonlukların başlangıcı Rasim Kara gibi dürüst emektarların sonu oldu.bu yüzden batşuya anlatmak lazım aşırı çekiliyorsan arkadan saaal kardeşim kendini.iç sahada seyirci alır o penaltıyı. var dan verdirtir. keza nkodou öyle.vida kornerlerde çok çekiliyor. hakederek alınıyorsa penaltıdır.
sene 1985. ankarada hacettepede okuyorum. .merkez yurtta kalıyorum. dönem bitti herkes evine gitti. benim gidecek evim yok. kazandın ama biz seni okutamayız. çalışıp okuyacaksan git oku. bizi de bu yoklukta para için arama diyerek sorumluluğu üzrime atan ailem. günde bir öğün yemekle oda her akşam gittiğim samanpazarı nın en güzel kurusunu yapan bir lokanta. hesap öderken yediğin çeyrek ekmek sayısınıda söylüyorsun. bende hep dört çeyrek yiyorum hesap öderken bir kuru bir ekmek diyorum.. e dört çeyrek bir ekmek etmiyor mu..adam bir çeyrek parası alıyor bunuda kar sayıyorum. okul öncesi eğitim paramı çıkarmak istediğim için çalıştığım yerde seksen iki kiloya kadar çıkmıştım. artık başım dönmeye başlayınca hacettepenin öğrenci sağlıkta muayene oldum. kilom elliyediye düşmüş kan değerlerim kötüleşmek üzere. hap verdiler vitamin verdiler dönem sonunu getirdim. yurttaki herkesin okulu merkez yurt civarında benim okul gazi üniversitesinin kampüsü içinde. normal havalarda yürüyordum gidip gelirken. yaklaşık 5-6 kilometre..her ne kadar aç olsam da okula gittiğimde tuvaletin lavabosunun klorlu suyunu kana kana içince doyuyordum işte.
evet başa dönelim dönelim onca olumsuzluğa ailemle okuyup okumama konusunu tartışırken okula geç başlama rağmen sadece iki ders veremedim. borçlar hukuku ve uygulamalı muhasebe. borçlar hukukundan kalmam hocayla tartışmamdan. bize ikide bir kenan evreni övüyor. büyük adam ülkeyi kurtardı. bakın bir işçi sendikalar yüzünden senede 6 maaş ikramiye kazanıyordu. sendika başkanları krallar gibi yaşıyordu. ben öğretim üyesiyim işçi kadar maaş alamıyordum. bize yazık değil mi.
Ben en arkada oturuyorum. o hocanın dersinde ayağa kalkıp konuşan olmamış korkudan. adam hukukçu. ben başladım içimden geldiği gibi konuşmaya .. işçi sınıfına o haklar gökten zembille inmedi. o hakları alabilmek için yıllarca mücadele ettiler. grevler yaptılar aylarca. grev süresince o beğenmediğiniz sendikalar geçim parası ödedi. bazen polisler jopladı çoğunu. kimini aldılar içeri her türlü işkenceden geçirdiler. savaştılar mücadele ettiler. hocam siz ne yaptınız hak aramak için. sonra oturdum. böyle alkış yok. tüm sınıf elleri patlarcasına alkışlıyor. hoca şaşkın. elindeki kitabı james bond çantasına koydu sertçe kapadı. dersin ortasında çekip gitti. benimle aynı duyguları paylaşanlar sardı etrafımı. sarılanlar tebrik edenler oldu. sonraki derslerde asık suratlı bir hoca ve tüm sınıfı o dersten bırakan bir zalim. ben arkadaşlarım için üzüldüm ama ertesi yıl o hoca bizim okuldan affını istemiş hepimiz verdik dersi.
Bir kez daha dönem sonuna geleyim araya konu katmadan. babama mektup yazdım.cevap yazdı sivas kangal a git orda genel formen benim arkadaşım. adı necati karagöz.selamımı söyle. durumunu anlat.seni işe alsın.
fazla param yok.otobüs bileti alamam. doğu ekspresi kangaldan geçiyor mu. sordum geçiyor. aldım bir bilet. yanıma iki ekmek aldım içine malzeme alacak param yok. trende belki su vardır belki içilmez.ben bi su bidonu buldum doldurdum. ya Allah Bismillah dedim bindim. trende altı kişilik odalar var bilirsiniz. oturdum birine karşımda hali vakti yerinde olduğu üstündeki kıyafetten belli bir abi oturuyor. tren kalktıktan sonra yarım saat kaçamak bakışlarla birbirimizi tarttık. en son o dayanamadı e delikanlı kimsin kimlerdensin nereye gidiyorsun. ben kendimi tanıttım. sivas kangala gidiyorum abi. adam yahu bu geçlik nereye gidiyor. hepsi disco çocuğu oldu- macera perest oldu. oğlum züppelik yapmayın hippilik yapmayın. vatanınıza sahip çıkın.oturun evinizde ders çalışın. bak üniversite öğrencisisin. hippilik yapacağına bir işe gir çalışsana. nutkum tutuldu. adamın yanında ailesi çoluğu çocuğu var. o an aniden kalktım. abi haklısın dedim. eşyalarımı topladım. çıkarken ben hemen bir iş bulup çalışayım. adam arkamdan aferim hah şöyle adam olun canımı yiyin.
İki vağon geçtim arada boş yerler olmasına rağmen. sonunda tek bir adamın oturduğu boş bir yer buldum.abi müsade var mı.gel bakalım delikanlı.
Tanıştık.. abi kore gazisi. ben biraz sıkıntılı hayat yaşadım zannediyordum anlattıklarından sonra utandım.
çocukluğu yokluk içinde geçmiş. aklı kemale erdiği anda büyük şehre gelmiş. çalışmış çabalamış muhtaç olmayacak kadar zenginde olmuş.sonra onu kıskanan en yakın arkadaşının iftirasıyla hapse düşmüş. hapiste kendisine tecavüz etmek isteyen adamı şişleyerek öldürmüş. Allahtan kore savaşı çıktıda gönüllü oldum kurtuldum. döndüm intikam peşinde koşmadım. hep geleceğe baktım umudumu kaybetmedim. ürettim.yeni hayat kurdum. bu yüzden umudunu kaybetme.. hayat sana hiç beklemediğin anda bir şans kapısı açar.
tren kangala varmadan yavan ekmek yediğimi gören abi çantasından tulum peyniri çıkardı. al arasına kat öyle ye. al işte ummadığın anda açılan bir kapı.
Nihayet otostopla da olsa sabah indiğim trenden öğleden sonra satrale vardım. necati karagöz ü buldum. babamın selamını söyledim. durumumu anlattım. gözleri doldu. burda benim oğlumsun dedi babanın emanetisin. yarın işe başla evladım. başladım.. babamın beni proje okuma konusunda yetiştirmesiyle mühendis kadar olmasa da işimi yapıyordum. zaten takıldığım yerde macar mühendisimiz hiç ayrılmazdı yanımızdan. ona sorardım. o güne kadar ayda bir kazan paneli çıkarmış imalattan. ben mesai yaparsam hem daha çok kazanırım hem de daha çok panel çıkarırım dedim. dört ayda birinci ünite için iki ikinci ünite için altı tane panel ürettim ekibimle. macar mutlu necati abi her panel bittiğinde primde yazdı sağolsun. okula dönme zamanı beni proje müdürü odasına çağırdı. macar mühendis necati abide orada. sana bir teklimiz var. okulunu bırak. maaşına zam yapalım. bizimle uzun yıllar çalış hayatını kur. benim için hayatımın kırılma noktasıymış. kabul etsem okulun ikinci sınıfında yaşadıklarımı yaşamıyacağım. belki hayatım boyunca sıkıntı çekmeyecektim.. ama ben beni affedin ben okuyacağım. ama söz gelecek yaz yine burdayım…
zaten ben okurken kış sert geçmiş fazla bir şey yapamamışlar gittiğimde macar dahil boynuma sarıldı. bitirdik o yaz santrali.
@aussie kardeş bir zamanlar yaşlılarımız bize bu gençlik nereye gidiyor diyordu.belki onlara da büyükleri..şimdi biz size.. belki yarında siz gençlerinize… kapitalizim senin bizim ülkenin nereye gittiğine bakmaz. güçlü olanın düzenidir. zayıfların kanıyla beslenir. karşıtları ise elinden geldiğince o kan emici hortumları kendine ve çevresine taktırmamak için savaşır…
tedavi zamanım geldi.kalın sağlıcakla.
@sverisson üstat, senden önce tanımadığım biri bana sen sanırım yazarsan iyi yazarsın anlat bakalım hayatını dese ve sıkıntılarını gidereceğim abartıyorum sana milyon vereceğim dese bu duyguyu yakalar mıyım bilmiyorum. buradaki ince nüans bunu sen istedin. sen benim son yıllarda yazılarını fikirlerini beğendiğim üstüne üstlük yüreğinde Beşiktaş sevgisi sonsuz olan bir Üstatsın. bunları yazmamı sen istedin. ben her yazıma başlamadan önce seni karşıma oturtur, bütün başımdan geçenleri sana anlatırım. bu anlattıklarım dosta anlatılır. anlatılanı anlamayacak kadar duygusu olmayan insanlar içinde elbet gereksizdir. ben edirne de felaket derecede fakir roman vatandaşta gördüm ben onlara göre saray çocuğuydum. basit bir gümrük memuru komşumuzun bir sene sonra altında trans am arabayla mahallede turladığınıda. o kadar aç gözlüki elindeki kırmızı birde beyazı olsun deyip iki ay sonra kapısının önünde ardı ardına iki trans am. valla am yazıyorum diye kızmayın. halen daha kızgınım o.ç ğuna. sorduk arabanın markasınını trans em dedi. ama am diye yazılıyor. ben içimdeki çocuk isyanıyla ‘ senin ben am ına koyayım ‘ haykırışımı hatırlıyorum. keşke hatırlamasaydım. tansiyonum yükseldi durduk yere. tansiyon düşünceye kadar bana müsade.
gece gece ağlattın beni ne diyeyim. yazını okumadan yazdım koydum minik bir hikaye.. birde bi bakayım dedim duruyormu oturduğumuz ev. google sokak görünümünden buldum. ev yıkılmış. ama o suliet duruyor. zaten onu gördüm gözlerim doldu. dernek binasında kurşun izleri halen duruyor. üst camları kurşunlar parçalamış ev sahibi orayı bir kapatmış.bir daha ne kiraya vermiş nede evi satmış. 1976 daki boyasıyla kurşun izleriyle duruyor…
yalnız değilim biliyorum. sizler varsınız. ben mustafa memiş dahil yaklaşık altı senedir buralardayım. Bizi birleştiren Beşiktaş aşkımız…bu vesile ile de birbirimizle kaynaştık. dert ortağı olduk. geçen sene benim bir yardım çığlığıma bütün forum seferber oldu.maddi gücü olanlar maddi. olmayan twitterdan sağlık bakanlığı müfettişini beni aramak zorunda bırakacak katkıyı verdi.sağolun varolun. valla ben Sverisson üstadın gazına geldim yazıyorum. sağlığım elverdikçe de yazarım. ben burdaki arkadaşlar dostlar için yazıyorum. amacım sizleri fazla sıkmadan hayatımdan hatırladığım kesitleri az biraz gülümsetmek, azda buruk yanlardan bahsetmek. yaptığım sadece bu. bunun bana faydası ne? ben bu yazılara başlamadan evvel zaten ağrıdan uyuyamıyorum ya yatakta bir sola -bir düz ( sağ tarafıma yatamıyorum sakatlıktan.) e mecbur kafan tedavine takılıyor.. ama yazı yazınca mesela ben az önce hikaye paylaştım. sizin okumanızla üç dakkada okursunuz. benim yazmam üç saat sürdü. yaklaşık otuz beş dakkadır sana yazıyorum. yani yaklaşık dört saattir rehabilatosyandayım. belki beynim size anlattığım dönemdeki sağlıklı halim moduna sokuyor kendini. çünkü benim yazdığım hikayeyi yazarken yazılan ana karakter benim. ben hikayemi yazarken o kadar konsantre oluyorumki bir anda onun gözü oluyorum,nefesi oluyorum. olayları hayal mayal değil duygularıyla yaşıyorum. yazarken gülüncek yerde bende gülüyorum yazmayı bırakıp. ağlanacak yerde ağlıyorum. çünkü o an ben olayı gerçekten yaşıyorum. bu taraftada ne kanser kalıyor ne covid nede delta. kendimi sağlıklı sanıp sol elimle yazı yazıyorum ya.. sağ elimi su bardağına uzatmaya çalışıyorum. tabi el milim kımıldamayınca hayatın gerçeklerine dönüyorum. belli sende yazım üstadısın. iyiki o duardan atladın. iyiki seni tanıdım. sağol varol.
iyi geceler Üstat… benzer ama benim başımdan geçmiş gerçek hikaye.uzun uzun yaz dedin her gün. yazacak konu bulamıyordum sen verdin.
Benim annem doğulu.Rahmetli babam askerliğini doğuda yaparken tamda askerliği bitmek üzereyken kaçırmış annemi. hem askerliğini yakmış hem annemi. annem 15 inde bir kız. kadnlık yapabilir mi evciik oynamışlar.
babam hapse girmesin diye olmayan nüfus kağıdı büyütülerek çıkarılmış.yanan askerlik bir daha yapılmış.
Sonra memlekete dönülmüş…babamın ailesinden kimse kabul etmemiş annemi. götür bu kara kuru kızı sana köyün en güzelini alalım demişler. babam anneme bakmış, başı önde iki eli önde sağ el sol elin üstünde kocasının vereceği kararı saygıyla bekleyen bir masum melek. babam kendine yakışanı yapmış bırakmış sevdiği için bolluk bereketi. karabükten atlamışlar trene doğruca filyosa. kalacak yer yok. bulmuş terkedilmiş bir bina ben annemin kucağında 2 yaşında bir bebek.babamın sırtından çıkardığı deri cekete üçümüzde sığmışız.
Ertesi gün filyosta tuğla fabrikası var orada taşeronun birinden iş buluyor ve yeni hayatımıza merhaba diyoruz.
Annem okuma yazma bilmez. halen bilmez.o zaman yemek yapmayıda bilmezdi.zamanla babamdan öğrendi.
İşte senin yazındaki hikaye kahramanının başından geçenin beneki yaşanmışlığı.
Ben ilkokul 1 ve ikiyi Konya / Beyşehirde okudum. ikinci ders beslenme saatiydi.her öğrenciye okul çeyrek ekmek haşlanmış yumurta işte ekmek arasına ne konursa veriyordu.
üçüncü sınıfa geçince iskenderuna taşındık.ordaki kural herkes ne yemek isterse annesi yapıp beslenme çantasına koyacak. tabi ben kendim koyuyordum. okula giderken köşedeki bakkala uğrar çeyrek ekmek reçel ufaccık bir peynir.
Geldik dördüncü sınıfa..biz Gemliğe taşındık iskenderundaki iş bitince. burda ki beslenme sistemi çok farklı.aynı hikayedeki gibi sırayla bir anne tüm sınıfa bir şeyler yapıyor. yapıyor az sanatını konuşturuyor. diğer annelerin hepsi gemlikli.. bir benim annem bir de öğretmenimizin oğluda ilkokulu annesinin öğretmenliğde okuyor.
Şimdi ben her annenin sırayla besleyeceğini duydum ya. sıra öğretmenin masasının önündeki sıradan başlatıldı.ben bunu görünce çok severek oturduğum ortadaki sıranın ortasından yemek sırası en son gelecek sıradaki çocuğun dibinde buldum. yer değişelimmi dedim. ben mi derken benim yerime geçmişti.
Geçtimde ne odu otuz gün sonra sıra eninde sonunda bize gelecek.ben cesaret edip anneme son güne kadar söylemedim. iskenderundan alıştı ya o yine öyle sanıyor.
tüm cesaretimi topladım anne bu okulda anneler sırayla tüm sınıfı doyuruyor. önce anlamadı sadece ” neden ” dedi. ben başkasının çocuğunu neden doyurayım. anne onlar beni bir aydır doyuruyor dedim. ikimizde ne yapacağımızı bilemedik.babama danıştık. üzüldüğüz bumu attı elini pantolonun cebine çıkardı bi yüzlük git bi pastaneye al bir şeyler doyur çocukları.
Ertesi gün bende büyük heyecan. beslenme saati. annem kucağında tahta bir sandık girdi sınıfa. öğretmene selamını verdi bizim çocuk geç söyledi bu seferlik böyle olsun. öğretmen tamam dedi.sandığı açtı içi full un kurabiyesi.kristal kesim. öğretmen iki öğrenci seçti dağıtın hepsini arkadaşlarınıza..dağıttılar. problem kişi başına haddinden fazla düşmesi…hepimiz tıka basa yedik,artanı cebimize koyduk öbür teneffüste yedik.
Nemi oldu? Ertesi gün sınıfta Müzeyyen öğretmenimle oğlu tanju vardı. öğretmenimiz oğluna kendi yaptığı tostu vermiş. tabi müdür gelmiş sınıfa mesul olan anne yarın tiiz odama. annem gitmiş sadece ağlamış.ben istermiyim böyle olsun. Müzeyyen hocam acımış anneme.ertesi gün bana annenide alıp hafta sonu bize misafirliğe gelin dedi. anneme söyledim gittik. ben tanjuyla oyun oynarken Müzeyyen öğretmenim anneme bir sonraki sırasında yapacağı basit hamur işlerini öğretiyordu. biz o sınıf bitene kadar her hafta sonu ya bizim evde yada onlardaydık.orta dereceyle geçtiğim ilk üç sınıftan sonra tanjunun bana verdiği ders çalışma eğitimiyle hep teşekkür takdirle geçtim.
Ertesi yıl serhat şehri edirneye taşındık.orda ister ye ister yeme modu vardı anneme sıkıntı olmadı.
hayatın insana ne getireceği belli olmuyor. annem o un kurabiyesini almasa biz ishal olmasak..annem Müzeyyen öğretmenin, ben tanjunun hayatımıza yön veren dokunuşu alamayacaktık.
bir buçuk saati yine kitledin bana.iyide oldu bee.kafam dağıldı sağol varol.
Şems-i Tebrizi… Mevlana… buna doğru gidiyoruz seninle…kim hangisi farketmez… ortaya çıkan sevgi saygı dostluğa bakmak lazım. üstat iyi ki varsın. hep varol.
Hatırlanmak ne güzel be sevgili @sverisson kardeşim.teşekkürler.. bugün telefonum çaldı arayayan Mehmetcandı. konuştuk sağlığım hakkında bilgi verdim. ona da söyledim bu şampiyonluğu görmeden ölmek yok. tabi takdir Rabbimin.
Yalnız aramızda kalsın arada bana mesajını gönderiyor. doktorlarım hayretler içinde nasıl yaşadığıma. dedim ya Türkiyenin en büyük pandemi hastanesinde en çok yoğun bakım odası olan hastanesinden boş oda yok deyip beni sıradan bir hastanenin yoğun bakımına göndermek istediler.kabul etmedim.ölümümden kimse mesul değildir belgesi imzaladım.öleceksem burada öleyim dedim.
Bunu hastanedeki benimle mesul profosör duyuyor. tüm geçmiş raporlarımı tedavi uygulamalarımı kan tahlillerim inceleniyor..kısa sürede nasıl tedavi uygulayalım aşamasında koç üniversitesinin profosörüne, yetmiyor, acıbadem üniversitesi profosörüne danışıyorlar.
Bu insanlar hiç bir ücret almadan benim raporlarımı incelemek için zaman harcıyor ve bir tedavi yöntemi belirliyorlar. ve bu tedavinin başladığı gün ben ve eşimin covid hem de delta varyantı olduğumuz öğreniliyor. e artık burdan dönmez bu diye vazgeçecekken Beşiktaş aklıma geliyor. hani şampiyonluk görmeden ölmeyecektik.
o gece çok dua ettim. ertesi gün gelen doktora ben savaşacağım yardımcı olun dedim. o bana inandı benimle ilgili ne kadar doktor varsa consultasyon açtı. dahiliyecisi en iyi enfeksiyon doktoru kardiyologlar ve aklına kim gelirse geldi. onları bana gönderen neydi…bence belki benim için görebileceğim hayatımdaki son şampiyonluğu görmemi isteyen Rabbim.
Sergen hocaya söyleyin rahat olsun dualarım onunla.
Gelelim Deli mi Ziya ya….
Doğum günü olduğunu öğrendim. mesaj yazmam lazım.. yüzünü görmediğim sesini duymadığım kişiliğini karakterini burada yaptığı yorumlarla aklımda canlandırdığım yorum arkadaşım. unutmadığım zor günümde sizlerde yardımcı olurken taa amerikadan nasıl yardım yaparım diye kılı kırk yaran merhamet duygusu olan.. içinden mehmetcan a forma hediye etmek istemesi. mehmetcan kardeşimin bana moral olsun diye bana hediye etmesine müsade etmesi…
Ee başa dönelim. iç dünyanda böylesine profil oluşturmuş birine hitap edeceksin.. İşte o an deli sıfatını konduramadım ona.. ordaki ”mi” işte bunu hem bana hem okuyana sorgulatmak. ben sorguladım cevabını buldum.. çevresindeki insanlara, bir karükatür karakterinin kattığı neşeyi kendi üslubuyla verebilmek.
yahu bu hasta halimle sol elin işaret parmağıyla tam bir buçuk saattir bana bu yazıyı yazdırdın yaaa.
şimdi anladım neden sık iletişim kurmadığını..her iletişim beni bir buçuk saat yazı yazmaya tırmalattır.
sana feda olsun üstat…