içinde

Omuzdaki Heybe..

Rahmetli babamın, kendimi bildim bileli -büyük bir keyifle- anlattığı bir mesel vardı.. 

Bektaşi, sürekli olarak omzunda boş bir heybe taşırmış.. Biri önde, göğüs tarafında, diğeri arkada, sırt nahiyesinde gözü olan bir heybe.. Komşuları merak edip sormuş.. “Baba erenler, sen neden omzunda bir heybe taşıyorsun.. Hayır, üstelik heybe boş.. Niye taşıyorsun o boş heybeyi?..”

Bektaşi gülmüş.. “İhvanlar,” demiş.. “Sağda solda, dağda belde, bir mecliste bir kelam duyduğum vakit, işime yarayan lafı heybenin ön gözüne atarım, işime yaramayan lafı da zayi etmem, heybenin arka gözüne atarım..”

Bizimkisi de o misal..

Şu forumda derdimiz, “Sen şunu dedin, ona karşılık ben bunu dedim.. Sen haksızsın, ben haklıyım.. Benin lafım değerli, seninki beş para etmez..” türü tartışmalarda boğulmak değil..

Artık iyice cıvıtıp da işin cılkını çıkartmadığı sürece her kardeşimizin sözü değerlidir bizim için.. 

O sebeple bizim heybelerin ön gözü tıka basa dolu zaten..

Ne var ki bazen, Baba erenler misali, o an için hoşumuza gitmeyen bir lafı sözü, heybenin arka gözüne koymak da gerekebiliyor işte..

***** 

Daha önce pek denk gelmediğim, geldiysem de ismini yaş sebebiyle(28) aklımda tutamadığım bir kardeşimin yazdıklarını okudum dün gece..

Yorumunun bazı kısımlarını kırparak; en azından benim üslubuma göre fazlaca sert kalan kimi yerlerini yumuşatarak ve bu eylemleri kendisinden izin almadan yaptığım için bana darılmayacağını umarak aktarmak isterim..

Söyledikleri (mealen) şöyle.. 

*****

Kardeşimiz Sergen Hoca’yı seven; Kulübün, oyuncuların ve taraftarın kendisine yanlış yaptığını düşünen biri.. Bu çerçevede Sergen Hocayı sertçe eleştirenleri kast ederek, şunları söylüyor.. 

*****

“Onlara göre Hoca salağın tekidir.. 

Çünkü oyuncularla bütün vaktini geçirdiği halde kimin oynayıp kimin oynamayacağına karar verme melekesinde değildir.. 

Gözü kördür, o yüzden görmez.. 

İnatçıdır, o yüzden hep hata yapar.. Bildiği halde hata yapmaya devam eder.. 

Bile bile Kenan’ı oynatır mesela.. 

“Boş ver, taraftar küfür etsin.. Benim salak olduğum ortaya çıksın.. Önemli değil gerisi” diye düşünür mesela..

Kulüp içinde ne dolaplar döndüğünden haberi olmayan, Hocanın arkasından kimlerin ne işler çevirmekte olduğunu bilmeyen 4-4-2 veya 4-3-2-1 ya da 4-3-3’çüler; 

“O nasıl oynar?..”, 

“Bu nasıl çıkar?..”, 

“Bu oynatılmaz mı?..”, 

“Bu nasıl yedekte kalır?..”cılar kendi kendini tatmin edercesine sallamaya başlar ve bunu büyük Beşiktaşlı olduklarını düşünerek yaparlar.. 

Varsın 2. ol(alım), 3. ol(alım), kayıp bir senede 12. ol(alım), çok mu önemli?.. 

Senin(yani bizim) için kendini paralamış bir Sergen’e vereceğin değer bu mu?..

Gelen hoca 3 maç fazla kazanınca, Sezonu 12. değil de 7. bitirince her şey düzelecek mi?.. 

Sergen bu camianın çocuğu, efsanesi..

Hatta Türk Futbolunun efsanesi..

İmza attığı ilk sezonu koy bir yana, ilk sezonunda.. Hem de en zor pandemi sezonunda bize 2 kupa kazandırmış bir efsane.. 

Ertesi sene diyelim bir akıl tutulması yaşadı.. İnatçılık ve salaklık hastalığına tutuldu.. Biz bu hasta Sergen’e; “Bizim 2 kupalı hocamız, efsanemiz, sevgili Sergen’imiz..” diye sahip çıkmayacak mıyız?..

Sergen’in bu hastalığı atlatmasına yardımcı olmayacak mıyız?..

Başarıyı yaşamış, yeni sayılabilecek bir hocanın başarısızlığı da tecrübe edip kendini geliştirmesine yardımcı olmayacak, arkasında durmayacak mıyız?..

O gitsin, başkası gelsin.. Kayseri maçında Kenan’ı sokmasın.. Sonraki hafta fb’yi yenelim gerisi hikaye, değil mi?.. 

Biz bu takımın renklerine, tarihine aşığız.. Sürekli yenilse de amatöre düşse de bu böyle.. 

Beşiktaş’ı Beşiktaş yapan tarihidir, değerleridir.. Biz onlara aşığız..

Beşiktaş’ı Beşiktaş yapan isimler vardır.. Bizler o isimler yüzünden Beşiktaş’ın peşinden koşarız..

Yense de koşarız.. Yenilse de koşarız.. 

(Yazının şu bölümüne özellikle katılıyorum..) Bu oyuncu grubu bir başka TD gelince bir anda değişecek mi?..

Bir anda sihirli bir el dokunacak ve mücadele etmeyen, ısırmayan takım bir anda gözlerinden ateş saçar hale gelecek, öyle mi?..

 Hakemler artık fair play özelliğine bürünecek ve Beşiktaş’ın hiçbir puanını gasp etmeyecek ya da yeltenmeyecek, öyle mi?..

Velev ki yeltendiler, Yönetim taş üstünde taş bırakmayacak, öyle mi?..

Öyleyse şayet, helal olsun, ne diyeyim?..

Demek ki sorun gerçekten de Sergen Yalçın’daymış..  

Adam öyle Beşiktaşlı ki, kendi ipini kendi çekti..

Baktı ki olmuyor, tek başına, alır başımı giderim dedi ve gitti..”

*****

Evet, kardeşimizin yazısı yaklaşık olarak böyle..

Başkalarını bilmem, karışmam..

Üslubu sert bulan olur olmaz, bir şey söyleyemem..

Ama, belki ben de bu minvalde düşünüyor olduğumdandır, söyledikleri çok uzak gelmedi bana..

Ve söylediklerinin önemli bir kısmını kendi omzumdaki heybenin ön gözüne koydum, şahsım adına..

*****

Kendimi daha açık bir biçimde ifade etmem gerekirse,

Ortada son derece açık, net, acı, keskin ve kanlı bir gerçek var: TAKIM BU YIL ÇOK BAŞARISIZ..

Şu andaki -karşı çıkılması mümkün olmayan- tek gerçek bu..

Hoca.. Bu yıl.. Başarısız.. Oldu..

İki kere iki dört..

Yetmez, %100..

İşin bizi ilgilendiren tarafı % 101’lik kısım olmalı..

*****

Geçen sezon elde edilen şampiyonluk çok uzun ve yıpratıcı bir sürecin sonunda geldi..

Geride kalan sezonda Sergen Yalçın kendini paraladı, adeta tüketti..

O vakitler hepimiz aynı düşüncedeydik, Hocayla devam edilmesini istiyorduk..

Şenol Güneş’in yaptığını daha ileri taşıyacak, hatta yapamadıklarını da yaparak bizim Ferguson’umuz olacaktı..

Şimdi dönüp baktığımızda görüyor ve anlıyoruz ki ısrarcı olmamalıymışız meğer..

Peki ama gerçek bu mu acaba?.. 

*****

Bu sezonun şu haftaya kadar olan kısmı için, yani ilk 15 hafta değil, kalan bölümü ve hatta önümüzdeki sezon(lar) için kendimize sormamız ve yanıtını net bir biçimde bulmamız gereken soru şu: 

NE OLDU?..

Steagul Roshu maçının son 3 dakikasında ne oldu?..

Malmö maçının devre arasında ne oldu?..

101. Yıldaki sezonun ikinci yarısında ne oldu?..

Bu seneki Adana Demirspor maçının devre arasında ne oldu?..

Hocayla oyuncular arasına giren şey neydi?.. 

Para mı?.. 

Egolar mı?.. 

Kötü bir söz mü?..

Dışa yansımayan bir kavga mı?.. 

Ne?..

Sorun Welinton olamaz, geçen sene Welinton’la şampiyon oldu bu takım..

Vida veya N’Sakala olamaz.. Geçene sezonun neredeyse tamamında onlar oynadı..

Sorun Oğuzhan olamaz, geçen sene daha kötüydü.. Bu sene üstelik daha iyi..

Peki o zaman SORUN NE?..

Şurası kesin: Oyuncular oynamadılar / oynamak istemediler / hocayı sabote ettiler / ayakları gitmedi / moralleri bozuktu / canları sıkkındı / para alamadılar vs, vs..

Anladım, kabul ettim.. Peki NEDEN?..

Pjanic’in varlığı mı bozdu takım içindeki dengeleri?.. Alex’in, Batman’ın aldığı paralar mı?..

Takım geçen senenin aynısı..

Hoca aynı, Teknik ekip aynı, Bütün takım aynı..

Sadece 3 yeni oyuncu.. Katkı olsun diye alınmış 3 kariyerli futbolcu: Pjanic, Alex ve Batshuayi.. Ve koca takım baş aşağı pike yaptı, gitti..

*****

Bu sorunun yanıtını almadan yeni hocayla da başarılı olma şansımız fazla olamaz, bence..

Sorulara bir cevap bulunabilir mi bulunamaz mı bilemem..

Bildiğim tek bir şey var:

SAĞLAM OPERASYON YEDİK..

Kendi içimizden mi, dışımızdan mı, uzaydan mı, bir başka alemden mi bilmem..

Ama bildiğim tek şey şu:

101. yıl kadar ve hatta belki ondan daha büyük bir operasyon yedik..

Yarasın.. 

Afiyet şeker olsun..

Bir cevap yazın

GIPHY Uygulama Anahtarı Ayarlanmadı. Lütfen Kontrol Edin

  1. Biz bu operasyonu ne zaman düzeliyor gibi olsak yiyoruz, alıştık be yoldaş… Ama içeriden ama dışarıdan… maalesef birçok “önde gelenimizin” kişisel menfaatleri de önde geliyor galiba. Ama devlette bir kadro, veya sağlam bir ihale… Kim bilir? Yazık… gerçekten çok yazık… olan biteni masumane gözlerle umarsızca izliyoruz. Mesele iki topun kaleye dürtülmesi ya da hakemin birkaç kasıtlı üflemesi olayı değilmiş sanıyorum. Ne peki? Bilmiyoruz:)
    Şu bir gerçek: başarı ve başarısızlığın en tepeden başlayarak değerlendirilmesi gerekiyor. Adam şampiyonlukta kendisinin de payı olduğunu epeyce anlatmaya çalıştı ya millete:) Haklı olarak Sergen’i ön plana çıkaran insanlara “onu ben getirdim, ben tercih ettim. Aslinda yönetmesi çok zor biri” falan diye izah ediyordu. Kabul; sen başardın! Şimdi de sen başaramadın o vakit, öyle değil mi?
    Hepsi hatalı, yönetiminden hocasına, taraftarından topçusuna… fakat kimse başarısızlıkta “ben” demiyor; sorun hep “diğerlerinde”…
    Neyse… senin yorumunu desteklemek istemiştim sadece:) ana düşüncenin yanına bile yaklasamadim ama olsun… Yoldaşım ne diyorsa haklıdır, doğru diyordur kesin:))

    6