içinde

Seçim üzerine…

Adalı ve Yücel’i dinledim. Adalı gerçekçi bir tablo koydu ortaya. Yücel de mert şekilde açıklıkla herşeyi konuştu. Adalı daha Türk tipi başkan profilinde görülüyor. Günü kurtaracak kısa ve orta vadeli işler yapar gibi. Yücel ise Salah falan telefuz etti. Bence yanlış yaptı. 

Evet görünen o ki Hasan arat Yücel’i güzel kullanmış. Yücel Gerçek bir Beşiktaş lı. Bazı arkadaşlar adam saf demiş bence düzgün, efendi bir insan. Beşiktaş için yine ne yapması gerekiyorsa yapmış. Kaçan aratın enkazı üstüne kaldı sırf Beşiktaş zarar görmesin diye görevi aldı. Bence gerçek bir fedakarlık yaptı. Bu haldeyken cebinden maaşları ödedi. Kendisinden daha düzgün bir şekilde faydalanılabilirdi. 

Neden faydalınabilirdi dedim çünkü Adalı başkanlığa yakın benim gördüğüm kadarıyla. Beşiktaşlılar Hasan aratın beraber yola çıktığı kimseyi tekrar görmek istemiyor. Halbuki yücel, feyyaz, onur göçmez, Vardar, mirin hanım bence kıymetlidir. Beşiktaş’a sevdalıdırlar. 

Son olarak şöyle kapatayım, Hasan arat gerçekten hayal kırıklığından öte dolandırıcılık seviyesinde herkesi Seba referansı ve Beşiktaş sevgisi ile kullanmıştır. Şimdi de toz oldu. Sana ne diyelim arat. Neyine güvendinde bu kadar uçtun kaçtın. Bu kadar para harcadın. Sonra da kepaze şekilde gittin. Bravo anç yı arattın. Gerçekten muazzam başarı. 

Bir cevap yazın

GIPHY Uygulama Anahtarı Ayarlanmadı. Lütfen Kontrol Edin

  1. Notlar:
    * Katılıyorum. Adalı gerçekçiydi.
    Günü Kurtarmak deyimi uygun mudur bilmem. Ama şu zor virajdan (ne virajı? Tünel..) çıkmamıza yardımcı olabilir.
    Popülist yaklaşımlardan uzak duracağı görüntüsü verdi.
    Özgüvenliydi.

    * Yücel dürüsttü. Kaçmadı. Sorumlu olduğu/olabileceği yerlerde ‘Ben de Sorumluyum’ diye itiraflarda bulundu.
    Muhammet Salah söylemine takılmadım ben.
    “Keşke olsa..” türünden,
    “Mümkün olsa da alabilsek..” gibisinden, kendinin de hayal olduğunu bildiği bir sözdü.
    “Keşke Messi’yi alabilsek, Haaland gelse, bizde oynasa..” gibi uç/uçuk bir arzuyu işaret ediyordu.

    * Arat, safi bir kötülüğü değil, iş bilmez bir saflığı, aptallığı, ahmaklığı işaret ediyor bence.
    Hiçbir insan bu kadar kötü olamaz çünkü.
    Kozmik odaya giren Fetöcüler gibi doğrudan bu kulübü yıkmakla görevlendirilmiş bir memursa o başka.
    Ama hiçbir Beşiktaş başkanı bu kadar aymazca davranmazdı doğrusu.
    ANÇ’ye rahmet okuttu adam, ne diyelim ki başka.

    * Beşiktaş kulübü kendine gelmek istiyorsa, Kuvvetler Ayırımı prensibi temelinde hareket etmeye mecburdur, bence.
    Bu iş nasıl olur bilmem.
    Tüzük buna ne der, anlamam.
    Ama kulübün kurullarının mutlak olarak Beşiktaş’ın yüksek çıkarları doğrultusunda davranarak, gerektiğinde başkanlık makamında oturan kişiye dahi “Hayır kardeşim. Bunu yapamazsın.
    Yahut, bu şartlarda yapamazsın.
    Bu kulübü yönet diye verdik biz sana, batır diye değil..” demesi, diyebilmesi lazım.
    Kulübün idam fermanı işler yapılıyor.
    İkinci başkanda ses yok.
    Yönetimden itiraz yok.
    Hukuk kurulu suskun.
    Divan kurulu başka tarafa bakıyor.
    Ve kulübün borcu 11 ayda, 3.500.000.000 tl daha artıyor.
    Şu anda borç (yaklaşık olarak) 400.000.000 dolar.
    Türkiye Cumhuriyeti’ne versen, ilaç gibi gelecek ölçüde büyük bir para.
    Nasıl yaptın(ız) bu borcu arkadaş?

    * Kulübün borcundan daha önemli olan konu şu:
    Beşiktaş gelir üretemiyor.
    Kendi kazancı neredeyse hiç yok.
    Yahut var elbette, ama yetmiyor.
    O sebeple ya başkanlar para koyuyor kasaya,
    Ya da krediyle döndürmeye uğraşıyorlar kulübün muhasebesini.
    Böyle olunca, kulüp, dünyanın en pahalı yakıtıyla yürüyen, tüketimi akla ziyan düzeyde olduğu için depoyu iki dakkada tüketen, ilerleyebilmesi için yoldan geçenin “Bir el atsana bilader..” diye çağırılındığı sürekli destekle, iterek yürüyen bir araç haline geliyor.
    Daha doğrusu, gelmiş zaten.

    Böyle bir kulüp finansal hokkabazlıklarla da yürümez.
    İşin formülü belli.
    Ya eski sovyetler ekolüyle kendindeki değerleri ortaya çıkartacaksın.
    O değerleri en akla ziyan yöntemlerle çalıştırarak Dinamo Kiev’ler, Partizan’lar, Kızıl Yıldızlar gibi başa bela bir takım haline getireceksin.
    Ya daha emperyalist zihniyetle, sömürgeci ülkelerin şeytani akla sahip kulüpleri gibi dünyayı tarayacak, iler tutar, ele gelir gençleri çekip alacak, oynatıp faydalanacak, parlatıp pazarlayacak bir sistem kuracaksın.

    An itibariyle bunların ikisini de yapacak zihniyette olmadığımıza göre, kardeşim, işimiz umutsuz değil elbette.
    Ama imkansız denecek ölçüde zor.

    * Arat, Yücel’i, bu 11 aylık süre boyunca resmen aldatmış.
    Kullanmış.
    Gerçekleşmesi mümkünsüz hayallerine alet etmiş.
    Yani kısacası, büyük ayıp etmiş.

    * Bence de Adalı daha yakın, başkanlığa.

    * Adalı kazanırsa Yücel’e yazık(!?) olacak.
    Yücel kazanırsa Adalı’ya ayıp olacak.
    Mümkün olsa da anlaşarak gitseler keşke seçime.
    Gerçi o da demokratik olmayacak, o başka..

    * Beşiktaş’ın küçülmesi değil elbette, ama başına alması, derlenip toplanması şart.
    Bu iş böyle gitmez.
    Fazla da gitmez.

    4
  2. Yapilacak en akilli ve uygun olani bu iki kuvvetin,aklin ve sahip olduklar Besiktas sevgisinin birleserek secime girmeleridir.
    Aksi takdirde kaybeden kisiye ve Besiktasimiza yazik olacaktir.
    Sayin sevgili serdal adali,sayin sevgili hüseyin yücel sizlere yalvariyorum ne olursunuz su tas gibi tutmus yogurdu gözlemesi yaninda pinarin basinda kasiklamanin en iyi usul oldugunun farkina varin ve berberce yiyin.zor olmasa gerek.
    Aklin yolu birdir,insallah birlesirler.

    6