DERS: TARİH
KONU: DELİLİĞİN TARİHÇESİ
…
Sene 1835… Görsel, amariga ohayosunda ispanyol demirci ustası Lopes’in tükkandan… Ustayı -gene- çırağının kafasını sıkıştırdığı kazandan kurtarırken görmekteyiz…
Azıcık anlatayım.
Şimdi bu çırak Türk! Kimin nesi diye merak ettiniz değil mi? Anlatacağım; sıkı durun!
…
Ama önce bizim İzlandalı yoldaşın anlattığı hikâyeye bir bakalım: Anadolu’nun neresinde bilmiyorum; ineğin biri kafasını testiye sıkıştırıyor. Köylüler toplanıyor; ne yapacağız diye. Her kafadan bir ses tabii. Öyle yapsak yok, böyle olmaz derken testiyi kurtarmaya karar verip ineğin başını kesiyorlar! Eeee kaldı ellerinde içinde koca inek kellesiyle testi! Naapalım needelim derken kellenin lazım olduğuna kanaat getirip testiyi kırıyorlar! ??
…
Her neyse dersimizi kaynatmayalım, konumuzla hiç alakası yoktu bunun aklıma geldi öyle:)) şşş! Susun bakiim!
Şimdi bu çırak kim mi? Bizim Deli Ziya’nın büyük büyük babası bu kardeşimiz:) amarigaya işçi alıyolar o zamanlar; başgan ayzinoovır yok mu, onun zamanında. Hatta acaip eleştiriliyo başgan o zamanlar, amarigaya doldurdu mültecileri deyyi. Oy hakkı da veriyo bide, bak bak çakala bak! Neyse bizim kahramanımız da deyyo ki burda hayat yook yok, ben varayın gideyin taşı topraa altın amarigaya deyyo. Bunun için de Divriğ’den galkıp gidiyomu İskenderun limanına; orda da Panama bandrollü bi yük gemisi buluyomu… Selamün Aleyküm gardaşlar deyo, bana göre iş var mı? Gemide tesadüf ya Bolu Mengen’li aşçi var; deyo gel! Öyle başlıyo serüveni amcamızın. Aşçı yamaaa olarak…
Yolculuk tahmininden uzun sürüyo tabii babanın, yolda sayısız badireler atlatıyolar. Savaşlar, korsanlar, devasa dalgalarda dev balinalarla mücadeleler falan; tam tamına 12 yıl sürüyo. Mengen’li aşçıyla bayaa yakınlaşıyolar, adamın niyeti Avrupa’ya kaçmak. Bizimkine anlatıyo boyna Floransa şöyle, Madrit böyle. Norveç’te deyyo, kadınlar adamlara teklif ediyomuşlar deyyo; iki metre boyları varmışmış, boyu bu kadar olanın kimbilir şeyi… deyyo! Netekim gemi Britanya açıklarındayken fırsat bu fırsat atlıyo denize. Atlamadan sarılıyo bizimkine, kulaana “demirci Lopes’i bul!” diye fısıldıyor; “buralar sana emanet!” Tabii atlamasıyla hipotermi geçirip donması bir oluyor gerizekalının da konumuz bu değil!
Kaptan çağırıyo bunu, “bundan sonra 1.aşçı sensin hemşo” deyyo. Tabii bizimkinde bi havalar falan, yürüyüşü bile değişiyo ha; o derece. Dayıyo bu her Allahın günü mürettebata Mengen’liden öğrenebildiği tek şey olan kazandibini… Ulan, bir iki… üç beş… her gün, her öğün kazandibi mi yenir? Başlıyo mürettebat homurdanmaya. Kaptan da şeker komasından ölüyo mu? 2.kaptan da elemanları bunun üstüne salıyo mu? “Naabarsanız yapın, beği uğraştırman” deyyo mu? Mürettebat bunu bi ele alıyolar arkadaş; döve döve şurup gibi oluyo bu. Kafasını kazana sokup, dibini yalattıra yalattıra dövüyolar! Bizimkinde şartlı refleks; kazan gördüğü anda kafayı daldırıp dibini yalamaa başlıyo bi zaman sonra. Gel zaman git zaman romu çeken gemici bunu eğlence haline getiriyo tabii; bizim adam da dayaktan kurtulcam deyyi sokuyo hemen kafayı kazana! Bi gün -yolculuğun tam 12.yılı- zerhoş çarkçıbaşı bunla eğlenirken dayağı biraz fazla kaçırıp güverteden düşürüveriyo meczubu. Öldü sanıp bırakıyolar garibimi kafasında kazanla…
Baygın halde azgın sulara düşen adamımızın kafasındaki kazan çıkıyo tabii, bırakmıyo ama genede. Sarılıyo hayattaki tek varlığına, dibini parmaklaya parmaklaya! Günlerce sürüklendikten sonra 7.gün şuursuz bir şekilde kıyıya vuruyor. 6 gün de burda baygın yatıyor, yanındaki kazanla beraber…
Soğuk köpüklü dalgalar kıyıdaki adamımızı döverken, mavi yengeçler sağını solunu kemirmeye başlamışken bi atlı yanıbaşında beliriyor. Kim?
Jamiyro!
Jamiyro tabii ki! Son kalan kızılderili direniş önderi… “kalk la gebeş!” diye uyandırıyo bunu; gözü kazanda tabii! İçinden geçiriyo “bunu baa virse karşılığında şu değersiz sarı parlak taşları itelerim buna” deyyo… Bizimki yarı baygın “bura nire hemşerim?” diye soruyo; ötekisi kazanı göstererek “baa vir bunu” deyyo. Bunu duyduğu anda canlanıveriyo adamımız, cekiyo kendine, öyle bi sarılıyor ki kazanına anlatamam, “yoo!” deyyo; “Lopes…” deyyo. Lopes adını duyan Jamiyro hafiften irkiliyo. Meğersem bunların eski hukukları varmış, kız alıp vermişler birbirlerine falan. Hatta bi alacak mevzusunda da yardımcı olmuş buna, pek bi sayarmış anlayacağınız. Öyle olunca “kalk” demiş, “seni götüreyim”, döndürmüş atını batıya. Yerdeki doğrulurken sormuş tekrar “nerdeyiz aq?” Öteki at sırtında, güneş tam karşıda parlarken cevaplıyo yüzünü çevirmeden:
“Los encılıs…”
…
Yaa böyle işte. Bunlar hep kaynakçalı, belgeli, tarihsel bilgiler çocuklar. Kaynakları yazının altında bulabilirsiniz. Sıkıldınız mı? Sonra da anlatabilirim isterseniz, hikâye ilginçleşecek! Neyse anlatıp bitirelim…
…
Jamiyro atında, vatandaş kucağında kazanına sıkı sıkı sarılmış halde arkasından yayan; Nevada çölünü (?) geçiyorlar kavurucu güneşte. Aylarca sürüyor yürüyüş, bizimkinin beyin iyice pelteye dönüyor. Tek dayanağı kazan! Onunla konuşuyo, geceleri kamp kurduklarında uyumuyor o pis adam kazanını çalmasın diye, dibini parmaklıyor habire, küçük öpücükler konduruyo ona Jamiyro bakmazken falan. Kavgalar ediyolar, Jamiyro vurduğu tavşanı vs pişirmek istiyo kazanda; vermiyo bizimki! O da yemeğini paylaşmıyo tabii! Kavurucu güneş, kum fırtınaları ve kaktüsler arasında aylar süren yürüyüş nihayetinde masaçüses kasabasına geliyolar. Demirci tükkanında Lopes coşkuyla karşılıyo eski dostu Jamiyro’yu; “bu lavuk kim la?” diye soruyo bi yandan. Jamiyro deyyoki bu deli soluk beniz seni istedi, getirdim. Tam o esnada bizimki tükkandan içeri bi bakıyo; irili ufaklı bisürü kazan! Bi elindekine bakıyo, bi demirciye, bi içerdeki onlarca şahane şeye! Birden gözleri “Şevk”le parlıyo, “Lopes baba! Babamsın! Beni Mengenli falanca ustam saa gonderdi, etim kemüğüm senin, benim babam!” deyyi ayaklarına kapanıyo. Lopes -o huysuz İspanyol ihtiyar-Jamiyro’yla göz göze gelip imana, vicdana gelip “taam lan taam geç!” deyyo.
“Çalışırsın tükkanda, burda da yatarsın. Al sana iş, al sana aş! götelek herif!”
Jamiyro fazla beklemeden atına bindiği gibi yardırıp gider zira meraklı ve nefretle bakan kasaba eşrafı doluşmaya başlamıştır tükkan çevresinde…
İşte böyle dostlar! Adamımızın demirci Lopes’in çıraklığı dönemi başlamıştı. Yıllardan 1834 idi…
Lopes’in “al sana aş, al sana iş” derken unuttuğu bişey vardı. Kızları…
Divriğli beyni gidik delikanlı, ustasının verdiği her işi büyük bir şevkle yapmakta; karşılığında o eşsiz kazanlara temas hakkı kazanmaktaydı kendince. El ayak çekildiğinde onları okşar, hayranlıkla izler, diplerini iç çeke çeke dillerdi! Ocağın arka tarafına attıkları yer döşeğinden hepsine göz gezdirebiliyordu. Ortalık iyiden iyi tenhalaştığında ise -ritüeli- kafasını -seçtiği birine- daldırıp uyumaydı! Tabii tek göz gezdiren o değildi. Tükkanın hemen arkasındaki evlerinin penceresinden Lopes’in küçük kızı Kristina da onları gözetliyordu. (Görselde en sağdaki) Yeni yetme kız, içinden “oha! Kazana kafasını sokan……” diye dehşetle takip etmekteydi ve zamanla ilgisi artmaa başladı. Konuyu babasına açtı ve Lopes gençleri evlendirmeye karar verdi, hem bedavadan eleman çalıştıracak hem de kızı gözünün önünden ayrılmayacaktı…
Yıllarca mutlu-mesut yaşadılar; Deli demirci, Kristina, diğer Lopesler ve kazanları.
İşte bu görseldeki sahne, defalarca sahnelenen bir oyunun perdesi haline geldi…
Kaynak:
Masaçuses kaymakamlığı almanak-1835 ?♂️
Ohayo üni. kütüphanesi- soy ağaçları veri tabanı
Şikago belediyesi yayınları…
…
Demem o kiii!
bu kazancı delinin torununun torunu; @deliziya varıdı… o çocuğa neeeolduuu?
?? eline sağlık yoldaş.
gıız mehtab gıız hee oo hee
Kaynakçayı görmeseydim inanmazdım.? O halde come home.
Kaynakçayı görmeseydim inanmazdım.? O halde come home.